Menü

Tren Yolu


Tren yolu olarak hatırlıyorum bu oyunu. Kaç yaşıma kadar tren ve tren yolu gördüğümü tam olarak bilmemekle birlikte ilk kez Adana' da babamın askerlik arkadaşını ziyarete gittiğimizde uzaktan geçen treni gördüğümü anımsıyorum. Sanırım o zamanlar 7-8 yaşlarında idim. Çocukluğumuz da ilçeye gitmek büyük bir olaydı. İlçeye gittiğimizde rayları görüyor ve üzerinden geçiyorduk ama treni görmemiz tesadüflere bağlı idi. Tren  ve raylar hakkındaki bilgimiz okul kitapları ve televizyonlardan öğrendiğimiz bilgilerdi. Oyunun tren yolu olması sadece çizilen oyun yerinin eğri büğrü olması nedeniyle raylara benzemesinden kaynaklanmaktaydı.

Bu oyun yerlerinin en gözde yerleri, kahvehanelerin önündeki düzgün beton yerlerdi. Bir de bazı evlerinde kenarında evin alt kısımlarına su girmesin diye evin dış bölümüne dökülen 50-60 cm kalınlığındaki beton kısımlardı. Odun kömürü ile beton zemin üzerine  aralarında yaklaşık 15 cm aralık bulunan ve bir birine paralel olan iki çizgi çizilirdi. Tabi bu çizgilerin bazı yerlerinde kavisler ve viraj meydana getirilirdi. Sanki bir yarış arabası gibi pisti gibi.

Bu oyun gazoz kapanları ile oynanırdı. Gazoz kapağı çok hafif olduğu için kontrolü zor olduğun için içini çamur ile doldurarak ağırlık kazanmasını sağlardık. Gazozlar açacakla açıldığında, kapakların orta kısımlara içe doğru bir eğiklik meydana gelirdi. Gazoz kapaklarının zemine tam temas etmesi için iç kısmından elimizle baskı uygulayarak veya küçük bir taşla vurarak düzeltirdik.

Oyunun kuralı son derece basitti. Çizgi dışına çıkarmadan gazoz kapaklarını fiske ile tren yolunun bir ucundan diğer ucuna götürmekti. Fiske dediğimiz şey de orta parmak, başparmak ile gergin hale getirilerek gazoz kapağına vurulması olayından ibarettir. Her oyuncu sıra ile bir kere fiske vururlar gazoz kapaklarına. Gazoz kapağı sınır dışına çıkan oyuncu, oyuna yeniden başlangıç yerinden başlardı. Tren yolu önce tamamlayan oyuncu diğerinden bir gazoz kapağı kazanırdı. Evet ödül sadece bir gazoz kapağı olmasına rağmen epey çekişmeli geçerdi oyunlarımız. Şalvarlarımızın ceplerini, bakkal ve kahvehanelerin çöplerine döktükleri yerlerden topladığımız gazoz kapakları ile doldururduk.  Çok hijyenik bir durum değildi. Zaten o zamanlar hijyen kelimesi lügatımızda yoktu. Hijyen kelimesi deterjan reklamları ile sonradan girdi hayatımıza. Bazı kapaklar yani az bulunan cinsler değerli sayılırdı. O zamanlar hatırladığım az bulunan kapaklardan biri "Ersu" idi. Bir meyve suyu markası idi ve az tüketildiği için de az olurdu "Ersu" (üretimi devam ediyor mu bilmiyorum.) kapakları.

Bu oyunu resimlemek epey zor olacak ama bir şeyler çekmeyi deneyeceğim. Çok basit gibi görünse de çocukluğumda en severek oynadığım oyunlardandı. Tozlu beton zemin üzerinde sürünerek oynadığımızdan her yerimiz toz toprak içinde kalırdı. Şimdilerde olsak bizi günde 5 posta banyoya sokardı herhalde anneler. Ama bakıyorum da şimdiki çocuklar bizden daha çok hasta oluyor. Bir yerlerde bir terslik var ama ben çözemedim ne olduğunu.